11 Haziran 2015 Perşembe

Cemal Süreya

‘Hasret’ sözcüğü en çok Nazım Hikmet’e yakışır, ‘sevda’ ise Ahmed Arif’e…

Peki ya ‘Aşk’ sözcüğü kime yakışır?

İşte o da en çok Cemal Süreya’ya yakışır. Cemal Süreya’nın şiirlerini okuduğunuzda ya aşkınız tazelenir ya da aşkınız depreşir. Eğer aşık değilseniz, sizi aşka yaklaştırır. Ben Cemal Cüreya’nın şiirlerini her okuduğumda aklımdan şöyle bir cümle geçer;

‘’Cemal, sen adamı zorla aşık ettirirsin.’’

Bunu herhalde bir tek ben demiyorum, Ülkü Tamer daha güzel anlatır bunu bir şiirinde;

Tanrı
Bin birinci gece şairi yarattı,
Bin ikinci gece Cemal’i,
Bin üçüncü gece şiir okudu Tanrı,
Başa döndü sonra,
Kadını yeniden yarattı.



Peki kimdir bu güzel şair aslında?
Asıl adı Cemalettin Seber, 1931 yılında Erzincan’ın Karatuş köyünde dünyaya açar gözlerini. Annesinin adı nüfusta Güllü diye kayıtlı ama evdekiler Gülbeyaz der ona, babasının adı ise Hüseyin.

Anne ve baba tarafı Kürt olan Cemal Süreya’ların evinde Kürtçe konuşulmaz, Türkçe konuşulur. Cemal Süreya bir ara öğrenmek ister Kürtçe’yi ama talihsizlik ya o da 12 eylül dönemine rastlar, Kürtçeyi öğrenemesede şu dizelere dönüşür düşüncesi, ‘’Kısa Türkiye Tarihi’’ adlı şiirinde;

IV
O yıllarda ülkemizde
Çeşitli hükümetlerle
Yetmiş iki dilden
İkisi yasaklanmıştı:

İkincisi Türkçe.


İkincisi Türkçe’dir ama birincisi Kürtçe.
Cemal ailenin ilk çocuğu, daha sonra Kemal, Perihan ve Ayten doğar. Kemal bir yaşındayken ölür. Cemal evin ilk ve aynı zamanda erkek çocuğu, feodal bir aile,haliyle el üstünde tutulur. Evin prensidir o, hele amcası aşırı düşkündür ona, amcası, çok sevdiği Memo amcası. İlk şeyleri hep Memo amcasından öğrenir, resim çizmeyi ve matematiği. O da amcasını çok sever, ilk erkek çocuğu olduğunda amcasının adını verecektir.

Memo amcasının Cemal’i ne kadar çok sevdiğini bir-iki hikaye ile belirtirsek, sevgisinin ne kadar büyük olduğunu anlatabiliriz sanırım. Mesela amcası vefat ettiğinde nüfus cüzdanında iki resim çıkar, biri kendisinin diğeri ise Cemal’in. Bir gün Cemal Süreya’ya şöyle der;  ''kaç tane kızım var, hangisini istiyorsan söyle sana veririm.'' Bir keresinde de; ''eğer öldürmek istediğin biri varsa söyle onu vururum, bu yaştan sonra bir işe yaramam bari sana faydam dokunsun.'' Sanırım amcasının Cemal’e düşkünlüğünü bir nebze olsun anlatabilmişizdir.

Cemal’in babası ile amcası Memo beraber iş yaparlar, nakliyecilik işi ile meşguldürler.

SÜRGÜN
Aile sürgün edilir, Bilecik’e gönderilir. Sürgün sebebi Memo amcası bir polis ile kavga eder ama tüm aile sürülür. Tabii Dersim meselesinden dolayı zaten olabildiğince diken üstündedir o taraflar. Tüm aile oraya göçer, annesi, babası, amcası, büyükannesi…
O olayı şöyle anlatır eşi Zuhal Tekkanat’a gönderdiği bir mektupta;
''Bizi bir kamyona doldurdular. Tüfekli iki erin nezaretinde. Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular. Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu. Akılmdan hiç çıkmaz o yoculuk, o havlamalar, o polisler. Duyarlığım birazda o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki. Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü.''
Özelde Cemal Süreya’nın genelde Kürt’ün hikayesidir sürgünlük. Yurdunda hep sürgünlük kalır Kürt’e. Hep bir çekingenlik olur onda, şiirindeki imge sürgünlükle ve göçebelikle ilgilidir çoğu zaman. Sürgünden 6 ay sonra kaybeder annesini Cemal Süreya, daha 7 yaşındadır. Annesi bir düşük sonucu fazla kan kaybından dolayı ölür, henüz 23 yaşındadır. Annesini pek anımsayamaz, annesi özlemin simgesidir adeta.

Sevdiği her kadında annesini arar. Sevdiği her kadın bir bakıma birazda annesidir aynı zamanda. ’’Beni Öp Sonra Doğur Beni’’ şiirinde saklıdır bu özlem…

Annem çok küçükken öldü
Beni öp sonra doğur beni


Anne ölünce, babası Hüseyin bey İstanbul’a gitmeye karar verir. Yalnız sürgündekilerin şehir dışına çıkması yasak. Bu yüzden ilkin Cemal İstanbul’a halasının yanına gönderilir. Fürüzağa’daki Beyoğlu 37. İlkokula kaydı yapılır. Aile, Alevi kültüründen geldiği için Cemal o dönem Hz.Ali cenkleri okur, pek kitap bulamadığından bu cenkleri tekrar tekrar okur. Tam bir kitap kurdudur cemal, eline ne geçse okur. En sevdiği yazar Dostoyevski kesinlikle. ’’Suç ve Ceza’’ ile ’’Karamazov Kardeşler’’ tekrar tekrar okuduğu romanlar. Dostoyevski ile ilgili tespiti ise şöyledir;

’’Dostoyevski’yi okudum, o gün bugündür huzurum yok.’’

Hüseyin bey Cemal’in gidişinden dolayı polisten filan bir ses çıkmayınca Perihan ve Ayten’i de yollar ve sonrasında kendisi gider İstanbul’a. Tabii daha sonra bu ’’kaçak’’ durum farkedilir ve tekrar Bilecik yolu görünür onlara.

Annesinin ölümünden 6 yıl sonra Cemal Süreya’nın babası Hüseyin bey evlenir, evlendiği kadın ise tam bir delidir, adı Esma. Üvey çocuklarına yapmadıklarını bırakmaz. Çok trajik bir hikayedir. Esma neler yapmaz ki... çocukları döver, Cemal’i zehirlemeye kalkar ve daha nice olaylar. Hüseyin bey sürekli iş seyahatindedir, karayollarında makinist olarak çalışır ve eve ancak 2 haftada bir gelir. Ya farkında değildir ya da elinden bir şey gelmez. Ayrıntıları öğrenmek için Feyza Perinçek ve Nursel Duruel’in beraber yazdıkları biyografi kitabına bakmanızı öneririm.

1944 yılında ortaokula başlar, 3 ay sonra ’’parasız yatılı’’ sınavına girer ve kazanır. Bu sınava gizliden girer, babası buna çok bozulur, evet durumları belki çok iyi değildir ama çocuklarını okutamayacak kadar da değildir bu durum. Ama ikna olur, Cemal ise çok sevinçlidir bu duruma. Bilecik ortaokulunda artık bir ’’parasız yatılı’’dır. Derslerinin çoğu çok iyi, fizik, matematik, tarih ve haliyle edebiyatta çok iyi, kimyası o kadar iyi değil, coğrafya ise idare eder.

1947-1948 öğrenim yılında ise Haydarpaşa Lisesi’ne girer Cemal Süreya, şubesi Edebiyat-G ve yine parasız yatılıdır. Hafta sonları amcasına ya da halasına evci çıkmadığı zamanlar haricinde hep okuldadır. Bilecik’e de gitmez, malum delilik sınırında bir üvey anne vardır orada.

Fakat Hüseyin bey bir şekilde ayrılır o deli Esma’dan ve Refika hanım ile evlenir. Cemal ilkin biraz mesafelidir, ama Refika hanım çok iyi biridir ve kendini sevdirir tüm çocuklara, geç olsa da özlemini duyduğu anne sevgisini bir nebze olsun refika hanım sayesinde giderir Cemal ve kardeşleri.

ÜNİVERSİTE
Lise bitince cemal süreya üniversiteye gider. Bu kısmı Feyza Perinçek ve Nursel Duruel’in yazdığı biyografi kitabından alıntılayalım;
’’Lise mezuniyet derecesi ve olgunluk sınavı notu: pekiyi.
Üniversite giriş sistemine göre, bu iki kademede yüksek not alan, istediği fakülteye sınavsız girebiliyor. Cemalettin bu hakkı kazanmış ama henüz karasız. Çeşitli seçenekler var önünde. Araştırır, çevresindekilere sorar. Birisi, ’’Siyasal Bilgiler’e git,’’ der, bir başkası Mülkiye’yi önerir. İkisinin de aynı yer olduğunu fakülteye başlayınca öğrenir.’’ (sayfa:73)

Siyasal bilgiler fakültesinde maliyeci olarak çıkacaktır Cemal Süreya.
Yine kitaptan bir alıntı yaparsak cemal süreya’nın ruh hali ile ilgili bir ipucu bulabiliriz, tabii yine karşımıza ’’Kürt Meselesi’’ çıkacak.
’’Yurt hayatına, kantin sohbetlerine karşın yine içe kapanık, çekingen. Özel hayatından hiç söz etmez. Kürt ve sürgün olduğunu yine özenle saklar. En yakın arkadaşlarına bile söylemez. Ankara’da her gün birlikte olduğu Muzaffer Erdost’la kız kardeşini tanıştırmaktan kaçınır. İfade verir gibi hep aynı şeyi söyler: Erzincanlıdır o kadar.
Yalnız kişisel planda değil siyasal alanda da uzak durur bu konudan. 1967’de Papirüs’ü çıkarırken Muzaffer Erdost’un bu sorunu ele alan bir yazısından dolayı rahatsız olur ve yayınlanmasını istemez. ’’Bu konuyu deşmeyelim şimdi, çok insan ölür sonra,’’ der. ’’İyi ama Kürtler yok mu?’’ diye sorduğunda da Erdost’un deyimiyle ’’gelin gibi’’ kızarır.
Çocukluktan kalma bu sır, 80 sonrasında tam bir patlama halinde dışa vuracak. Her yerde Kürt ve sürgün olduğunu anlatacak. Oğlunun, nüfus kaydında ad ’’Memo’’ olarak yazılan tek Kürt olmasıyla övünecek. ’’Kadıköy Kürdü’’ diyecek ona.’’ (sayfa:77).


İlk şiiri 8 ocak 1953’te fakültenin Mülkiye dergisinde yayımlanır, şiirinin adı ’Şarkısı Beyaz’dır ve hiçbir kitabına almaz bu şiirini, öldükten sonra ’’Sevda Sözleri’’ adlı toplu şiirlerine alınır ancak.

Cemal Süreya normalde çok utangaç biridir, ama şiirlerinde ve mektuplarında bu utangaçlık yerini cüretkar bir insana bırakır.
Cemal süreya asıl ’’GÜL’’ şiiri ile ortalığı kavurur. Farklı bir şiir ile ortaya çıkar o dönem.

GÜL
Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin

Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum
İstasyonda tiren oluyor biraz
Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım

Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum
Her nasılsa sokağa düşmüş
Kolumu kanadımı kırıyorum
Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı
Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene

Hilmi Yavuz bakın ne diyor bu durum için;
’’Cemal Süreya, daha ilk şiirlerinde bütün bir şiir programını ortaya koymuştur. ’’Gül’’ bunu somut bir örneğidir.
Nedir bu program? İroniyle lirizmin bir çeşit sentezidir. ’’Gülün tam ortasında ağlıyorum’’ diye başlıyor, sonunda birden hiç beklenmedik bir dizeyle bitiyor.
’’ Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene.’’
…lirizmle ironiyi yok etmeye, belki de ironiyle lirizmi yok etmeye çalışan bir şair kimliği. Bana kalırsa cemal, bir şairi maderzattı.’’

O dönem sadece Toplumcu bir şiir ile Garip akımı varken bu tarz bir şiir ile ortaya çıkmak tam bir yeniliktir. Ve o Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Ece Ayhan yeni bir akım kurarlar, bu akımın adı ’’İkinci Yeni’’ dir. Yalnız bu akım başlı başına başka bir yazının konusudur, biz Cemal ile devam edelim.

Cemal Süreya daha üniversite yıllarında ortaokul aşkı olan Seniha hanım ile 17 Aralık 1952’de nişanlanır. Aslında birbirlerini doğru düzgün tanımazlar, ortaokuldan beri aşıklar birbirlerine, mektuplaşırlar o kadar. Tabii bide Cemal Haydarpaşa Lisesinde okurken, Seniha hanımda o sıra İstanbul’da, Kandilli Kız Lisesi’nde okur, akrabalarında kalır. Cemal bazen onu uzaktan izler, bazen de akrabaları onu almaya geldiklerinde takip eder, aynı vapura binerler, hatta bazen çaktırmadan yan yana bile otururlar. Hatta ilk öpücüğü bile bu vapur kaçamakların birinde olur. Ve bu hatıra ’’Güzelleme’’ şiirinin son dörtlüğünde ölümsüzlüğe kavuşur.

GÜZELLEME
Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların
Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
Bak bu sensin çocuğum enine boyuna
Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
Sabahlara kadar koynumda yatmışsın
Bak bende yalan yok vallahi billahi
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur

İşe bak sen gözlerin de burda
Gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık
İyi ki burda yoksa ben ne yapardım
Bak çocuğum kolların işte çıplak işte
Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün
Gözlerin sabahın sekizinde bana açık
Ne günah işlediysek yarı yarıya

Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların
Bunların konuşması olur öpülmesi olur
Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde
Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu
Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu
Uzanmış seni usulca öpmüştüm
Hemen yanımızdan balıklar gidiyordu.

Nişanlanır nişanlanmasına da kendi ailesinin haberi yok. Babasına açar konuyu, tabii ondan önce Refika hanıma anlatır ve onun desteğini alır. Hüseyin bey direk olarak karşı çıkmasa da ''oğlum daha tahsilin var'' der. Çünkü oğlunun dil öğrenmesini, doktora yapmasını, yurt dışına çıkmasını ister. ''Hem daha birbirinizi iyi tanımıyorsunuz önce bir nişanlanın.'' der. Cemal nişanlandıklarını söyleyince Hüseyin bey kesinlikle karşı çıkar, ''kız çalışmıyor evi nasıl geçindireceksiniz, hem ailesi fakir'', der. Cemal süreya ilk defa babasına karşı çıkar ve ’’baba biz fakir değil miyiz?’’ deyip sofradan kalkar. Tabii şair duyarlığıyla yine bir şiir çıkar, babasına kırgınlığında ve babası hala hayatta iken;

SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ?

Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Şöylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?

Sonuçta ailesi olmadan, 23 kasım 1953’te nikahı kıyılır. Haziran 1954’te mezun olur Cemal ve Maliye Bakanlığı’na başvurur, Eskişehir’de görev almak ister. Neden Eskişehir? Çünkü Seniha hanım ailesiyle Söğüt’te oturur, ona yakın olsun diye.

Bir süre sonra aynı eve taşınırlar ve kızları olur, Ayçe. Ama aynı zamanda zor durumdadır Cemal Süreya, üniversiteden yakın arkadaşı Hasan Basri’yi çağırır yanına. Arkadaşı gelir yanına ama ne olduğunu anlatmaz Cemal Süreya, gideceği gün bir kadını gösterir ona. Yeni aşkıdır o, ’’Üvercinka’’ işte odur. Kimse bilmez ismini cismini ondan başka, sadece o bilir. ’’Üvercinka’’ güvercin kanadı kelimelerinden ‘g’ harfinin çıkarılması ve ’kanadı’ sözcüğünün ilk iki harfinin birleştirilmesidir. Sonra Üvercinka İstanbul’da okula üniversiteye başlar ve ilişkileri biter, hep bir giz olarak kalır Üvercinka, ne adını bilen çıkar ne yüzünü gören, tabii Cemal’in en bilinen ve en sevilen şiiri kalır geriye;

ÜVERCİNKA

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil


Haziran 1957’de babasını kaybeder bir trafik kazasında Cemal Süreya, annesi yoktu, babası da yoktur artık.
Kimbilir belki de bu kayıplardan dolayı şöyle bir dizesi vardır;

TEK YASAK
Özgürlüğün geldiği gün
O gün ölmek yasak!

Cemal Süreya’yı anlatmaya sayfalar yetmiyor tabii, geriye kalan kısmını öğrenmek isteyenler için, onun şiirini daha iyi anlayabilmek için, Feyza Perinçek ve Nursel Duruel’in yazdığı Can yayınlarından çıkan ’’Cemal Süreya-Şairin Hayatı Şiire Dahil’’ kitabını kesinlikle okumalısınız.

Neticede 58 yaşındayken vefat eder Cemal Süreya, sanki alacağı herşeyi almış gibi bir şiir de bırakır geriye;

ÜSTÜ KALSIN
Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir...

Üstü kalsın...

Ve öldükten sonra sevgili Can Yücel’in onun için yazdığı bir şiir, onu ne kadar da güzel anlatır;

AFRODİZMA
Aşk yok gayri memlekette
Cemal Süreya beri gideli

Daha önce var mıydı ki

Oğlunun babasına aşkı mesela
Döve döve öldüresiye

Bir Kürt öldü diyeler
Bir şair pekiyi
Harbe gidişi


Cemal Süreya'ya sevgilerle

Hasan ÇATIR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder