9 Temmuz 2015 Perşembe

Aydın Olmak Zor Zanaat

Aydın olmak zor zanaat gerçekten.

Sürekli sorgulayan bir bilince, ortalamanın üstünde akla, her duruma göre tavır alma yetisine, sürekli araştırmaya, kendini kimseye beğendirme gibi tavırlara girmemeye ve en önemlisi bir vicdana sahip olması gerekir.

Bu konuda daha fazla yorum yapılabilir, ama bunu yapmaktansa size bu konuda sadece bir kitap önermek daha yararlı olacaktır. Jean-Paul Sarter’ın ''AYDINLAR ÜZERİNE'' adlı CAN yayınlarından çıkan kitabı bu konuda iyi bir referans benim için, aydının tavrı, aydının sınıfsa kökeni ile ilgili Sarter'ın düşüncelerini okuyup öğrenmeniz yararlı olacaktır.

Peki benim için aydını aydın yapan en önemli özellik nedir? Bu soru çok hayati, bu soruya verilecek cevap sizin için kimin aydın olup-olmadığını belirleyecektir. Çünkü her kesimde, herkese göre yüzlerce aydın var. Sağcısı-Solcusu farklı birçok aydın isimleri sıralayabilir, gerçi bu konuda sol kesimde daha fazla aydın olduğunu söylemek gerek, sahip olduğu evrensel değerlerden kaynaklı, bu düşünceyi paylaşan insanlarda hem niteliksel hem de niceliksel çoğunluk fazla oluyor genellikle.

Peki aydını aydın yapan tavır nedir? Bence en önemli özelliği kendi içinden çıktığı toplumun geçmişte ve özellikle yaşadığı döneme ait yanlışları hiç çekinmeden ve kimseye yaranma hesabı gütmeden ortaya koyması demektir. Bunu vicdanı ile yapmasıdır, tabii vicdanının yanında iyi bir donanıma sahip olması zorunludur. Özellikle kendi toplumunun yaptığı yanlışları ortaya koyabilmesi çok önemli, çünkü başka bir toplumun yaptığı yanlışı söylemek kolaydır, ya da sizin içinde bulunduğunuz topluma yapılan yanlışları söylemekte kolaydır. Zor olanı ise kendi toplumunuzun yanlışlarını tespit edip, orta koymaktır.

Örneğin Hitler’in Yahudilere yaptığı soykırımı tanımak ve kınamak kolaydır, çünkü Alman toplumu içindeki Nazi askerleri ve taraftarları yapmıştır, ayrıca artık tarihi bir olgudur. Peki mesela şuan İsrail Devletinin Filistinlilere yaptığı bir zulmü kabul edebilir miyiz? Tabii ki ederiz, ortada göz göre göre bir zulüm var. Çünkü yine yapan biz! değil bir başkasıdır (buarada bunu kabul edip anti-semitizme bahane olarak alıp Yahudi düşmanlığı yaparsak yine olmaz). Mesela yeri gelmişken bu konuda tavır alan sevdiğim bir Türkiyeli şair-yazar Roni Margulies ismini anmak isterim, tam da bir aydın tavrı ile İsrail Devletinin yaptığı zulme karşı çıkıyor, Yahudi etnisitesine sahip olmasına rağmen, işte bu bir aydın tavrıdır.

Peki bunları yapmak kolay mıdır? Tabii ki kolay değildir, çünkü nerdeyse her dönem aydın ‘’hain’’ kelimesi ile yan yana gelir, zaten kimse aydın olmanın kolay olduğunu düşünmesin ve söylemesin, bu sıfatı almak o kadar kolay değildir. Kimi hapis hayatı yaşamak zorunda kalır, kimi işinden olur aç kalma tehlikesi ile karşı karşıya kalır, kimi ise hayatından olur…

Ama toplumlar onları unutmaz, hep hatırda tutar. Çünkü tarihte alması gereken yeri er-geç alırlar.

Herhalde aydının en önemli hareket noktası şu olmalıdır, sevgili Ali Şeriati ile ilgili bir anekdot durumu açıklayabilir;

''Ali şeriati Bir toplulukta biraz sert konuşunca topluluktan biri, "hep böyle konuşuyorsunuz, biraz da bizi rahatlatacak şeyler söyleseniz" diyor.
Ali Şeriati bu durum üzerine "Ben sizi rahatlatmaya değil, rahatsız etmeye geldim. Ben esrar ve eroin miyim ki sizi rahatlatayım?" demiş.''

İşte bir aydın tam da bu duruşa sahip olmalıdır. Rahatsız etmelidir.

Konumuza dönersek, aydın olmak zor zanaattır demiştik. İşte ben size bu zor zanaatı hakkıyla yerine getiren, tam bir aydın duruşuna sahip bir kişiyi ve tabii benim gözümde( ki sadece benim gözümde değil onu aydın olarak tanımlayan herkesin gözündeki tavrı) aydın olma hakkını kazandığı tavırlarından sadece biri ile tanıtacağım.

Bu kişi Fransız yazar-filozof Jean-Paul Sarter.

Sarter’ın Fransa’da Cezayir meselesi ile ilgili aldığı tavrı anlatmak istiyorum, tabii bunu anlatmadan önce şu yazıyı okursanız, sanırım biraz daha net anlaşılır anlatmak istediğim.

http://bianet.org/yazar/cem-akbalik?sec=biamag

Cezayir meselesini kısaca anlatan güzel bir yazı, bilgilenmemiz ve aydın tavrını anlamamız açısından. Ayrıca Türkiye’ye benzerliği açısından da ilginç bir yorum var yazıda.

Jean-Paul Sarter bir Fransız olduğu halde, Fransa’nın emperyal bir şekilde gasp ettiği toprakları, Cezayirlilerin tarafını tutarak tam bir aydın tavrı sergilemiştir. Baskılara boyun eğmeden, toplumun çoğu kısmının ve devlet yetkilerinin onu tehdit etmesini ve dışlamasını umursamadan ki evine iki defa bomba yerleştirilip patlatıldı, kurtuluşu tamamen şans eseri her iki defada evde olmamasından kaynaklı idi. Dedim ya aydın olmak kolay değil zor zanaat diye, işte tam olarak bunu kastetmiştim.

Peki Cezayir’in bağımsızlığı için savaşım verirken bazı sözde aydınların tavrını Sarter çok güzel açıklamıştır aydınlar üzerine adlı denemesinde, ‘’şiddet nereden gelirse gelsin karşıyım.’’ tavrındaki eşitsizliği anlamak için çok önemli bir detay, dikkatle okuyalım lütfen.

''söz gelimi, bizim aydınlarımızın çoğu (Çinhindi’ndeki savaşımız hakkında ya da Cezayir Savaşı sırasında) şöyle demişlerdir: ''Sömürgelerdeki yöntemlerimiz olması gerektiği gibi değil, deniz aşırı topraklarımızda çok fazla eşitsizlik var. Ama ben, nereden gelirse gelsin, şiddete karşıyım; ben ne cellat olmak istiyorum, ne de kurban ve işte bu yüzden yerli halkın sömürge yöntemine karşı ayaklanmasına karşı çıkıyorum…'' Köktenciliğe dönüşen bir düşünce için sözde evrenselci bu tavrın şöyle demekle aynı kapıya çıktığı çok açıktır: ''Ben sömürge yönetiminin sömürge halklarına uyguladıkları kronik şiddetten ( hepsi de terörle beslenen, kaynakları kuruturcasına işletmek, işsizlik, yetersiz beslenme) yanayım; her halükarda bu, sonunda üstesinden gelinecek, fazla büyütülmemesi gereken bir sıkıntı; ama ben sömürge halklarının kendilerini ezen sömürgecilere karşı kurtuluş mücadelesi verirken kalkışabilecekleri şiddete karşıyım.'' Köktenci düşünceyi, ezilenlere karşı şiddetin yasaklanmasından sonra, ezenlere tatlı serzenişlerde bulunmasının fazla bir önem taşımadığını fark ettiren bir şeydir bu.''
(s:49 can yayınları)

İşte Sarter'ın aydın tavrı ve onu gerçekten aydın olarak sahiplenmemizin sebebi tam da buradadır. Bağımsız her gözlemci bunun vicdanlı ve dürüst bir tavır olduğunu bilir, ama o dönemki bazı Fransızların gözünde bir ''hain'' olduğunu unutmayalım, yalnız aydın olmak bunu gerektirir.

Yine aynı kitapta Sarter'ın dediği gibi;

Evrensel, sözde aydının işidir.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder